Rasit Board

Full Version: İbn Ümmü Mektûm (r.a.) Karanlık Dünyasını İmanın Nuruyla Aydınlatan Sahabi
You're currently viewing a stripped down version of our content. View the full version with proper formatting.


Karanlık Dünyasını İmanın
Nuruyla Aydınlatan Sahabi:
İbn Ümmü Mektûm (r.a.)


Sahabenin önde gelenleri gibi onun hakkında sayfalar dolusu bilgi yoktu tarih kitaplarında. Lakin o ne sıradan biriydi ne diğer sahabilerden daha az tanınıyordu ne de zamanla unutulup gitmişti. Resûlullah ile öyle bir hatırası vardı ki unutulması imkansızdı. Nitekim kıyamete kadar zayi olmayacak tek kitap Kur’an-ı Kerim’de bir sûre sırf o hatıra üzerine nazil olmuş ve Hz. Peygamber Rabbi’nin itabıyla karşı karşıya kalmıştı.
Adı Husayn’dı. Mekke’de İslamiyet’i ilk kabul edenlerdendi. Müslüman olunca Allah Resûlü ona Abdullah adını verdi. Kendini bildi bileli âmâ idi. Bundan dolayı annesi Âtike bint Abdullah’a Ümmü Mektûm künyesi verilmişti. Kendisi de annesine nispetle İbn Ümmü Mektûm diye tanınmıştı.
Risaletin ilk yıllarıydı. Hz. Peygamber Rabbinden aldığı tebliğ görevini hakkıyla ifa edebilmenin gayreti içerisindeydi. Müşriklerin ileri gelenlerinden birine İslâm’ı anlatıyordu. Zayıf bir ihtimalle de olsa onun iman etmesi Müslümanlar açısından önemli bir kazanç olacaktı. Anlattıklarına kulak vermişti bir kere, biraz daha dinlerse ikna olacaktı belki de. Umutluydu Allah Resûlü. O sırada İbn Ümmü Mektûm çıkageldi. Resûl’ün rehberliğine ihtiyacı vardı. Yüce Allah’ın elçisine öğrettiklerini öğrenmek istediğini söyledi. Hz. Peygamber ise konuşmasının bölünmesini istemiyordu. İbn Ümmü Mektûm’un zamansız gelişinden hoşlanmamış olacaktı ki yüzünü ekşiterek çevirdi. İbn Ümmü Mektûm’un kendisine takınılan tavrı o an için görmesi imkansızdı. Fakat her şeyi gören ve işiten Yüce Allah elçisini derhal uyardı ve şu ayetlerle başlayan Abese sûresini indirdi: “Kendisine o âmâ geldi diye Peygamber yüzünü ekşitti ve çeviriverdi. (Ey Muhammed!) Ne bilirsin belki de o arınacak veya öğüt alacak da bu öğüt kendisine fayda verecek. Kendini muhtaç hissetmeyene gelince, sen ona yöneliyorsun. (İstemiyorsa) onun arınmamasından sana ne! Allah’a karşı derin bir saygıyla korku içinde koşarak sana gelene ise aldırmıyorsun. Hayır, böyle yapma! Çünkü bu (Kur’an) bir öğüttür. Dileyen ondan öğüt alır.” (Abese, 80/1-12)
Müşriklerin önde gelenlerinden birinin Müslüman olması, birçok kişinin iman etmesi anlamına gelmekle birlikte Resûlullah’tan öğüt almak isteyen bir Müslümanın ihtiyacından daha öncelikli değildi. Kendisini müstağni gören kibirli müşriğin aksine İbn Ümmü Mektûm’un âmâ oluşu hakikati görmesine ve o doğrultuda çabalamasına engel olmamıştı. Zira asıl engel arınmayı reddeden iman yoksunu kalplerdeydi.
Bu olaydan sonra Allah Resûlü artık İbn Ümmü Mektûm’u her gördüğünde ona, “Ey kendisinden dolayı Rabbimin beni azarladığı zat! Merhaba!” diye hitap ediyordu. Ona verdiği değeri sözleriyle olduğu kadar davranışlarıyla da ortaya koyuyordu. Kendisi hicret etmeden önce Medineli Müslümanlara Kur’an öğretmek üzere Mus’ab b. Umeyr’in yanında İbn Ümmü Mektûm’u da gönderdi. Hicretten sonra ise onu Bilâl-i Habeşî ile birlikte Mescid-i Nebevî’nin müezzinliğini yapması için görevlendirdi. Çeşitli seferlere çıkarken Medine’de kalanlara namaz kıldırması için on üç defa yerine vekil bıraktı.
Resûlullah’ın kendisine iltifat göstererek sosyal hayata katılımını sağlaması İbn Ümmü Mektûm’u oldukça mutlu ediyordu. Bununla birlikte “Müminlerden (cihada katılmayıp) oturanlarla malları ve canları ile Allah yolunda cihad edenler bir olmaz.” âyeti (Nisâ, 4/95) nâzil olduğunda derinden sarsılmıştı. Gücü yetseydi geri kalır mıydı hiç cihaddan? Böylesi bir sevaptan mahrum kalmak ister miydi? Lakin elinden bir şey gelmiyordu. Hiç bu kadar çaresiz hissetmemişti kendisini. Bunun üzerine aynı âyet “özür sahipleri hariç” istisnasıyla birlikte yeniden indirildi. (Buhârî, Fedâilü’l-Kur’ân, 4) Zira Allah (cc) iki sevgilisini (gözlerini) alarak sınadığı İbn Ümmü Mektûm’a ve onun gibi mazereti olan hiçbir kuluna taşıyamayacağı yükü yüklemezdi. İbn Ümmü Mektûm bu ve benzeri bazı olaylarla İslam’da engellilere yönelik hükümlerin belirlenmesine vesile oldu.
İbn Ümmü Mektûm yaşadığı sürece cihada katılma arzusu içinde hep bir uhde olarak kaldı. Yıllar sonra Hz. Ömer’in halifeliği döneminde bu arzusunu gerçekleştirmeye karar vererek Kadisiye Savaşı’na katıldı. Zırhını kuşanmış elinde siyah sancağıyla ilk ve son kez katıldığı bu savaşta – ya da savaşta aldığı yaralar nedeniyle daha sonra Medine’de – şehit düştü.
Kalpleri olduğu halde anlamayan, gözleri olduğu halde görmeyen, kulakları olduğu halde işitmeyen görünürde sağlıklı nice bahtsız insanın aksine karanlık dünyasını imanın nuruyla aydınlatan âmâ sahabi İbn Ümmü Mektûm, Rabbinin rızasına giden yolda engelleri aşarak sonunda arzu ettiği mertebeye ulaştı.

Kaynak :

Sahabe Hatiralari (Diyanet Yayinlari)
Hale ŞAHİN